Abstract:
Türkiye Cumhuriyeti, politik çatışmanın çalkantılı ve sancılı bir süreçte ilerlediği 20. yüzyılda savaş ve devrimlerle birlikte çağdaş bir ulus-devlet inşasına başlamıştır. Kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ve cumhuriyetin önde gelen isimlerinden Kazım Karabekir'in sinemaya olan ilgileri ve sinemaya verdikleri öneme karşın yedinci sanat cumhuriyetin başlangıç döneminde ülkedeki diğer gelişmeler göz önüne alındığında oldukça geri planda kalmıştır. Yine de girişimler olmuş ve devlet aygıtı dışında özel yapımcılarla da sinema filmleri üretilmiştir. Bu yıllarda politikanın sinemaya yaklaşımı tek parti siyasetinin benzerliğiyle birlikte sosyalist blokta görüldüğü gibi "öğretici, bilgilendirici" şekilde olmuş, belge filmlerle birlikte sinemanın propaganda gücünün altı çizilmiştir. Hatta bu dönem "dost" olarak görülen SSCB'yle propaganda niteliğindeki filmlerin takası üzerine anlaşmalar da yapılmıştır. Ancak 1946 yılıyla birlikte Soğuk Savaş'ta Batı bloğunda yer alan Türkiye, hem çok partili rejime geçmiş hem de sinemasal olarak Amerikan üslubuna yönelmeye başlamıştır. Sinemada çoksesliliğin olması ve tek parti zamanında egemen olan tiyatrocu anlayışın sinemacılarla değişmesi, 1950'li yıllarda dikkat çeken gelişmelerdir. Türkiye'de sinemanın evrensel değerler üretme düzeyine ulaşma çabaları ve politikanın filmlerde yüksek sesle dillendirilmesi 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ve sonrasında gelen 1961 Anayasası'nın getirdiği görece özgürlük ortamında olmuştur. Anayasanın getirdiği yeni toplumsal atmosferle beraber ve ideolojik olarak kızışan dünya ile paralel olarak Türk halkı da politikleşmiş, bu durumun sinemasal karşılığı ise sinemacıların "anayasayı halka aktarma" amacıyla Karanlıkta Uyananlar ve Bitmeyen Yol gibi filmleriyle birlikte Toplumsal Gerçekçilik, Bir Türk'e Gönül Verdim gibi filmlerle ulusal solda yer aldığı iddiasındaki milliyetçi Ulusal Sinema, daha radikal bir muhalefetle hem siyasal hem sinemasal düzeni değiştirme amacındaki Devrimci Sinema ve toplumda dinsel bir dönüşümü amaçlayanların ortaya koyduğu Milli Sinema olmak üzere politize olmuş sinemasal akımlar biçiminde olmuştur. Ancak bu dönem siyaseti sinemaya hem politik hem de güncel açıdan yansıtmayı başaran en önemli isim Umut, Arkadaş, Sürü gibi filmleriyle Yılmaz Güney olmuştur. Toplumun her kesiminin siyasallaştığı bu dönem, 12 Eylül 1980'de ordunun müdahalesiyle kesilmiş ve cumhuriyetin Atatürk'le gelen kuruluş ideolojisi olan Kemalizm, yerini ekonomik olarak serbest piyasacı, kültürel-toplumsal olarak da Türk-İslamcı politik düşünceye bırakmıştır. Kitleleri topyekûn olarak apolitikleştiren bu müdahalenin toplumda yarattığı sarsıcı dönüşümler Türk sinemasına siyasi olarak da yansımış ancak 1960–1980 arasında olduğu gibi ideolojik temelli akımların dönemi kapanmış, 1980'den günümüze toplumsala karşı bireyin pompalanması sonucunda Yol, Güneşe Yolculuk, Yazı Tura gibi az sayıda film siyasal sinema anlamında öne çıkabilmiştir. Cumhuriyetin ilk döneminden itibaren Türkiye'deki politik düşüncelerin, sinemada yeterince temsil edilmediği görülmektedir. Cumhuriyet'in başlangıç döneminde Kemalizm, sinemada kendini pek hissettirmezken egemen siyasetin Kemalizmden uzaklaşmasıyla birlikte bu politik düşünce siyasi konulu filmlerde kendine yer bulmaya başlamıştır. Benzer şekilde cumhuriyet ideolojisinin her daim muhalifi olan siyasal İslam ve sineması, 2000'li yıllarda bu siyasetin mutlak hakimiyetine kadar sinemada sayısız örnekle yer alarak politik düşüncesini kitlelere aktarırken egemen güç olduktan sonra sinemada pek nadir temsil edilir olmuştur. Sonuç olarak Türkiye'de politik düşüncenin sinematografik sunumunun ağırlıklı olarak muhalefetteki siyasi görüşler doğrultusunda şekillendiği, ancak bu amaçla tercih edilen sinematografik sunumların, sinemayı çoğunlukla "eğlence" olarak gören Türk halkından amaçlanan ilgiyi görmedikleri ve dolayısıyla toplumsal bir değişime öncülük edemedikleri görülmektedir. The Republic of Turkey has begun to costruct modern nation-state with wars and revolutions in Twentieth Century of political struggle was progressing in an agitated and painful manner. Though founder leader M.Kemal Ataturk's and one of the republic's leading figures' named Kazim Karabekir concern and dealing with cinema, the seventh art could not step forward while the other progressions in the country would take into account. However attempts were undertaken, beyond state apparatus cinema films were produced by private producers. During those years political approach the cinema was realized as "didactic" resembling single-party politics and as seen in socialist block. In this era by means of documentary films cinema's power of propaganda was emphasized. In addition during this period deal was made with USSR over films' interchange which has composed of propaganda. But by entering the year of 1946 Turkey which percipated in Western block during Cold War both entered in multi-party regime and canalized into American style in cinema. Remarkable improvements by the Fifties were polyphony in cinema and changing of leading theatral perception during single-party time by film makers. Turkey's efforts for producing universal values in cinema and overemphasizing of politics in films were realized in atmosphere of freedom occured by 27 May 1960's military intervention and its 1961 law constitution. With new social atmosphere by new law constitution and in paralel with ideologically boiling world Turkish nation was politicised. This condition's counterpart in aspect of cinema was realized as politicised cinema trends: Socialist realism by films such as The Wakened in Darkness and Endless Road in effort to "devoting law constitution to public", Nationalist Cinema which is claiming to be in nationalist left side by films such as "I Fell in Love With A Turk", revolutionist cinema aiming to change both political and cinema order with a more radical counteraction and nationalist cinema(Islamic) made by the producers aiming a religionist change in the society. But by this period the most important figure by films such as Hope, Friend, Herd who succeeded to reflect politics to cinema both political and also current aspect was Yilmaz Guney. This era which all publical issues were politicised was interrupted by 12th September 1980's military intervention and Kemalism which came by republic's foundation ideology was replaced by economically liberal and culturally Turkish-Islamic political trend. Shocking transformations of this military intervention which totally changed and depoliticised the community had reflections on Turkish cinema politically, but era of ideologically founded trends ended likewise between 1960 and 1980, several films such as, Road, Road To Sun, Toss Up came forward in consequence of igniting the individual instead of communal from 1980's to current time. Beginning from first years of The Republic it is understood that political thoughts were not represented enouhg in Turkish Cinema. While beginning years of The Republic, Kemalism was not significant in cinema, however this political thought has begun to take place in poltical films by prior politics' withdrawal from Kemalism. Likewise political Islam and its cinema, always in the counteraction of republic's ideology, transported its political thought to masses by means of numerous examples in cinema till 2000's the omnipotency of this political trend. After being dominant power it was underrepresented in cinema. Finally, cinematographic presentation of political trend in Turkey was constructed mainly by counteracting political trends, however prefered cinematographic presentations for this purpose could not gather enough attention from Turkish nation which understands cinema as "entertainment" and thus could not lead a communal improvement.