Abstract:
Ülkemizdeki kentler genellikle uzun bir tarihsel süreç boyunca yerleşim görmüş, bu süreçte farklı kültürel ve sosyal yapıya sahip uygarlıkların hakimiyetine girmiş ve onlar tarafından biçimlendirilmiştir. Bunlardan İzmir M.Ö. 3. yüzyılda Hellenistik Dönemde kurulmuş, bu tarihten başlayarak sırasıyla Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı-Türk devirlerinde kesintisiz olarak iskan edilmiştir. Her dönemde toplumlar kendisinden önceki toplumun kültüründen etkilenerek kent mekanını biçimlendirmiş ve bugünkü kentsel morfoloji oluşmuştur. Fakat tarihsel süreç içinde yaşanan doğal felaketler, yangınlar, imar ve bayındırlık etkinlikleri vb. nedenlerle kentin mekansal yapısı sürekli olarak yenilenmiştir. Özellikle Cumhuriyet Dönemi sonrasında oluşan kentleşme ve gelişme baskısı sonucu yapılan imar uygulamaları, bir taraftan yerüstündeki geleneksel çevreyi süratle dönüştürmüş, diğer taraftan da bu bütünün ayrılmaz parçası olan mevcut ve potansiyel arkeolojik kültür katmanlarına zarar vermiştir. Günümüzde tarihi kent merkezi incelendiğinde, yerüstündeki fiziksel çevrenin oluşumunda etken olan ana sürecin Osmanlı-Türk Dönemi olduğu dikkat çekmektedir. Ancak kısmen veya tamamen yeraltında konumlanan, henüz varlığı tam olarak tanımlanamayan geçmiş dönemlere ait katmanlar da bulunmaktadır. Kentin geçmişini koruma düşüncesi zaman içinde anıtsal yapılardan geleneksel dokulara ve giderek yapıların yakın çevresine doğru alanını genişletmiştir. Fakat günümüzdeki koruma uygulamaları hala yerüstünde konumlanan en üst katmanla ilgilenmekte, büyük potansiyel taşıyan yeraltı katmanların ve kentin bütünleşik gelişiminin korunması ihmal edilmektedir. Bu sebeple çalışma kapsamında İzmir, günümüze kadar olan uygulamalardan farklı olarak kent arkeolojisi metoduyla, M.Ö. 3. yüzyıldaki kuruluşundan günümüze kadar olan bir zaman sürecinde, Pagos Dağı yamaçlarında kurulan tarihi kent merkezinin 19. yüzyıl sonunda ulaştığı sınırlar çerçevesinde ele alınmıştır. Bu bağlamda öncelikle tarihsel süreç içinde kentin oluşumu ve zaman içindeki dönüşümü fiziksel ve toplumsal olarak çözümlenmiş, bu dönüşümler hacimsel plan bütünlüğü içinde değerlendirilerek korunması gereken yatay ve düşey bağlantılar ile mekansal yapıdaki süreklilik ve kesintiler saptanmıştır. Ardından günümüze kadar gerçekleştirilen planlama ve koruma yaklaşımları incelenmiş, bu çalışmaların kentin tarihsel gelişimi ve çok katmanlı yapısı ile uyum içinde olmadığı, günümüzde korunmakta olan ve korunması gereken değerler arasında uyumsuzluk oluştuğu belirlenmiştir. Bunun sonucunda kentin geçmişine ilişkin tüm fiziksel bileşenlerin belgelenerek korunması, kentin geleceğinin tasarlanmasında referans alınarak kullanılması ve günümüz yaşamıyla birlikteliğinin sağlanmasına yönelik ilke ve stratejiler geliştirilmiştir. Generally the sites have been settled for a long historical process in our country. They have been controlled and formated by civilizations of different cultural and social structures. Smyrna (İzmir), one of these, has been installed in the 3rd century B.C. during the Hellenistic period, and has been occupied by the Roman, Byzantine, States and Ottoman -Turkish periods without interruption. The civilizations of different periods have formated the urban space under the effects of the previous culture. Every civilization has formated its own urban space under the effects of the previous culture. The urban morphology of today bases on this. The urban structure has been renewed by the effects of the naturel disasters, fires and reconstruction studies throughout the historical process. Especially the reconstruction applications which were made under the pressure of urbanism and development following the Republic period has transformed the traditional physical environment, but on the other hand destroyed the present and potantial archeological cultural layers, a part of the whole. It is obvious that the most dominant process in the formation of the physical environment is the Ottoman-Turkish period. Many layers belonging to undefined previous periods are still under the ground partially or as a whole. The concept of conservation moved from the monumental buildings to the traditional patterns and even to the near sides of the buildings in time. The conservation practices of today are still interested in the top layer, and the underground layer of great potential and the conservation of the integrated development of the site are neglected. Due to this, in the scope of this study İzmir has been evaluated by the urban archeology method in a time frame from its installation in the 3rd century B.C.to day in the frame of the growth of the urban center from the skirts of the Pagos Mountain to its boundaries in late 19th century. The formation of the site in the historical process and its transformation in time have been analysed physically and socially at first hand. The transformations have been evaluated in the unity of space plan, and the vertical and horizontal connections which require conservation and the space continiuty and interruptions are defined accordingly. The planning and conservation approaches are evaluated afterwards. It is found that the studies are not in harmony with the historical development and multi-layered formation of the site. There are incongruities between the conserved items and the ones require conservation. The principals and strategies for the conservation of all physical components upon documentation of the historical background of the site, their use for the desing of the future site and integration with current life are improved accordingly.