Abstract:
Geride kalan yüzyılın son çeyreğinde; kimi sanat eleştrmenleri ve düşünürler tarafından, ortaya atılmaya başlanan sanatın sonunun geldiği söylemlerinin, tüm dünyada pek çok düzlemde kendisine tartışma alanı bulduğu bilinmektedir. Günümüz sanatında hiçbir şeyin bir diğerine karşıt olmadığını savunan Baudrillard, bu durumun gerçek olanla gerçeğin temsili olanın yer değiştirmesine neden olduğuna ve gerçek olanın, kendi yerini benzeşimine terkettiğine dikkat çeker. Trilling'in, Baudrillard'ın görüşüne koşut duran; ?Sanatın, daha önce eşi görülmedik biçimde yayıldığı, eskiden pek anlaşılmayan ya da itici bulunan sanat biçimlerinin kolaylıkla kabul edildiği, popüler ve ticari sanatın, eskiden üst düzey sanat adı verilen şeyle inanılmaz şekilde yan yana geldiği?? açıklaması bazı gerçeklik dengelerinin ciddi anlamda değiştiğini kanıtlamaktadır. Donald Kuspit, ?Sanatın Sonu? adlı kitabında ele almış olduğu sanatın sonu sürecinin kaynağını, bilinçdışının terkedilmesi olarak saptar. Romantizmle beraber başlamış olan bilinçdışının keşfini sanatın esin kaynağı olarak görür ve bilinçdışı kültünün çöküşü'nü sanatın sonuna dair bir tür milad olarak, sonun başlangıcı olarak niteleyen Kuspit, bu çöküşle, hem modern sanatın, hem de sanatın sonunun geldiğini iddia eder. 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sanatsal/düşünsel hareketler ve bunların resim sanatının süregelen serüvenine etkileri bilinmektedir. Günümüz sanat ortamı, üretme yöntemleri, sanatçının yaratma edimi ve dinamikleri düşünüldüğünde, 1960'tan bugüne sanatın zamanda aldığı yol şaşırtıcı derecede çeşitlilik arz etmektedir. Modernist resimle başlayarak sanat eserinde meydana gelen kırılmaya değin geçen sürecin hareketlendirdiği periyot, içerik itibariyle sanat karşı-sanat flörtünü bünyesinde barındırmaktadır. Bu paradoksun ortaya çıkardığı tabloya bakılarak sanat ortamlarının çeşitlendiği söylenebilir. Ancak bu çoğulluğun zenginleşme mi, yoksa bir tür yığınlaşması mı olduğu sorusunun cevapsız kaldığı da aşikardır. As it?s known, in the last quarter of the last century, the speculations about the imminent end of the arts proposed by some critics and philosophers have found a great platform as can be seen all over the world. Baudrillard; arguing the idea that there is nothing against the other in the contemporary art; attracts our attention to this situation?s being the reason for replacing the matter of being reality and being the representation of reality. The explanation of Trilling paralleling Baudrillard?s concept saying ?art is spreading out as never seen before, the art forms which are admitted repulsive before and do not make sense are easily accepted, the popular and commercial arts come together with the art called higher-up in the past in an unbelievable way?? proves that some reality balances have changed substantially. Donald Kuspit determines the source of the end of the art process which he dealt with in his book called ?the end of art?, as the dereliction of the subconsciousness. He considers the discovery of the unconscious that started with the Romantism as the source of inspration and describing the decadence of unconscious cult as a kind of turning point concerning the end of arts. Kuspit claims that within this collapse both the modern arts and the arts itself have reached the endpoint. The artistic/ideological movements and their effects on the on-going story of the painting, which emerged in the second half of the 20th century, are known. Considering the present-day art environment, producing techniques, the creativity deed and the Dynamics of the artist, since the 1960 the way arts cruised over time is seen to vary impressively. The period by the process with the modernist painting until the break in the work of art, in respect to the content contains the flirting of art-vs art. Looking at the statement brought out by this paradox it can be said that the art ambiances have varied. However, it is obvious that the question asking what if this plurality is an enrichment or an agglomeration still remains unanswered.