Abstract:
Otobiyografi yazarın kendisini yeniden yapılandırma öyküsüdür. Yazar otobiyografik anlatısında beklenti, önyargı ve ihtiyaçlarıyla zaten değişime uğramış bellek izlerini yorumlayarak, sosyo-kültürel unsurlar, dil olanakları ve yazın gelenekleri bağlamında geçmişini yeniden kurgular. Geleneksel otobiyografi mahiyet ve meşruluğu kabul edilen özerk, rasyonel ve özgür erkeğin hikayesini temel alır. Metin ve gerçekte yaşananlar sorgulanırken yazarın metne akseden varlığı mı yoksa yazarla benzer olayları yaşamış bir topluluğun ortak tecrübesi mi esas alınmalıdır çelişkisi kadının hikayesinin özgünlüğünü destekler niteliktedir. Kadın yazar metninde ataerkil toplumun kendisine yüklediği rolleri benimsemeyen kadını seslendirme kaygısıyla onun kendine özgü bilincini ve yaşam yaklaşımını dile getirir. Kadın ve erkek otobiyografilerine yansıyan toplumsal cinsiyet kimlikleri arasındaki belirgin ayrım, çevre koşulları ve çelişen sosyal dinamikler sebebiyle kız ve erkek çocuklarda ruhsal gelişim sürecinin farklı seyretmesinden kaynaklanır. Kız çocuklar erken dönemde içselleştirdikleri ilişki örüntülerini sürdürmek eğilimiyle kendilerini yaşam boyu kurdukları ilişkilerin parçası olarak tanımlarken, erkekler keskin çizgilerle belirlenmiş bağımsız kimlik oluşturma çabası içindedir. Bu çalışmada, yaşam tarzları ile sosyal değişim ve kültürel dönüşüme katkıda bulunmak gayesiyle gerçekleştirdikleri girişimler açısından çarpıcı benzerlikler gösteren iki kadın yazarın otobiyografileri, Halide Edib Adıvar'ın Memoirs of Halide Edib ve Edith Wharton'ın A Backward Glance incelenmek üzere seçilmiştir. Her iki yazarın otobiyografisindeki bireyselleşme aşamalarını açıklayabilmek ve kendilerini nasıl tanımladıklarını göstermek için benlikleri çözümlenip parçalara ayrılarak çevreyle ilişkileri ve geçmiş yaşantıları sosyal, kültürel ve psikolojik etkenler bağlamında incelenir ve bu parçalardan yeniden bir bütün oluşturularak benliklerin yeniden anlamlandırılması ve keşfi gerçekleşir. Erkek yazarların gölgesinden sıyrılarak benlik keşif yolculuğunda her yönüyle kendini ortaya koyan Halide Edib sözünü ve yaşamını sahiplenmiş, metinde "özne" olarak kendini konumlandırmıştır. Bir sanat emekçisinin kariyer çizgisini yansıttığı otobiyografisinde Edith Wharton ise kadınla özdeşleşen suskunluğunu koruyarak anlatısında adeta görünmez adımlar atmış ve kendini yazar olarak kabul ettirmek için geleneksel normları aşamayarak metninin ancak "nesnesi"olabilmiştir. Autobiography is a statement of reconstruction of self. In his/her autobiographical narrative, the writer interprets the memory traces already transformed by personal expectations, prejudices and needs, and fictionalizes the past in the context of socio-cultural factors, linguistic tools and literary traditions. Autobiography in the conventional sense is based on the legitimate story of an autonomous, rational, and independent man. When the autobiographical text and the writer's actual experiences are questioned, a paradox emerges that also proves the originality of woman's story. The paradox is that of choosing between the account of writer's life-story mirrored in the text or the shared experiences of community that has passed through similar stages. The female writer, in an effort to represent the voice of woman which resists the feminine roles imposed by the patriarchal society, expresses her specific consciousness and approaches to life. The gender-based distinction observed in autobiographical writings results from the environmental conditions and conflicting social dynamics that modify the course of psychological development in boys and girls. Girls tend to continue the relational patterns they have internalized in their early formative years and define themselves as part of their lifelong relationships, whereas boys make efforts to form an independent identity determined by their strong ego boundaries. In this study, the autobiographies of two women writers are selected: Halide Edib Adıvar's Memoirs of Halide Edib and Edith Wharton's A Backward Glance. Remarkable parallels between their lives and the significant roles they take in the social change and cultural transformation of their country make them worthy of comparison. To explain the writers' stages of individualization and to display how they describe their distinctive selves, textual identities are retrospectively analyzed and broken into parts, and their past experiences and relationships are examined within the framework of familial, social, cultural and psychological factors, and these fragmented parts are arranged into a new whole to reinterpret and realize the discovery of the selves. Released from the shadow of male writers, Halide Edib who describes her journey of self-discovery in all its aspects, and positions herself as a distinctive "subject" taking full responsibility of her words and life Edith Wharton on the other hand underlines the career path of an art laborer in her autobiography, leaving almost invisible footprints as if to preserve the silence identified with woman, and remains merely an "object" of her work and fails to surpass the traditional norms in order to be accepted by the society as a writer.