Abstract:
Eserleri ve kimliği adeta bir fantezi ve mite dönüştürülen Amerikan şair ve yazar Sylvia Plath, edebiyat dünyası tarafından ?deli dahi? olarak damgalanmıştır. Dolaysı ile Sylvia Plath ismi şizofreni, delilik, travma ve belirsizilik ile özdeşleşemektedir ve sadece yaşamı değil eserleri de ?Plath miti'nin? anahtar kelimeleri olarak adlandırılabilinecek bu kavramlar üzerinden okunmaktadır. Oysa Sırça Fanus'un objektif bir lens aracılığı ile okunması okuyucuyu tamamiyle farklı bir tablo ile karşılaştırmaktadır. Psikanalitik ve feminist eleştiri üzerinden okunana Sırça Fanus, Plath'in sadece kısa öykülerini, şiirlerini ve günlüklerini kapsayan organik yazma biçimini ve bu biçimin Sırça Fanus merkezli yapısını değil aynı zamanda Plath'in romanı üzerinden kurduğu ve böylece tüm eserlerine yaymayı başardığı güçlü politik söylemini açığa çıkarmaktadır. Bu bağlamda incelendiğinde eserin olay örgüsü `Cehennem,' `Araf' ve `Cennet' olarak üçe bölündüğünde, ana karakter Esther Greenwood'un Soğuk Savaş döneminin açığa çıkarılamayan tarihsel travmalarını okuycuya yansıttığı görülmektedir. Esther, Cehennem ve Cennet arası geçen metaforik yolculuğunda kendisine eşlik eden rehberleri ile zihinsel bir alan yaratarak, sosyal yaşama egemen olan patriarkal söylemin önerdiği simulacraya karşı farklı bir yanılsama sunmaktadır. Sonuç olarak hikayesinin sonunda Esther dil oyunları yardımı ile öz kimliğini korumayı başarmakta ve Soğuk Savaş ideolojisinin dayattığı sahte kimlikleri yok etmektedir. Although the name Sylvia Plath has always been associated with schizophrenia, madness, trauma and ambiguity, and although her works have been red in light of these key words, which form the kernel of the Plath myth, reading The Bell Jar with an objective mind supplies a completely different picture. In relation to this, analyzing The Bell Jar through psychoanalytic and feminist literary criticism reveal the fact that Sylvia Plath not only managed to create an organic form of writing, which encapsulates her poems, short stories and journals, all of which turn back to The Bell Jar, but also built her powerful political discourse upon The Bell Jar, which was not a potboiler, but a reflector of the sociology of Cold War America. Therefore through dividing the novel into three parts as, Hell, Purgatory and Paradise, the protagonist Esther Greenwood reveals the hidden traumas of the Cold War by creating a psychic landscape, including various Virgil?s, guides, which is a form of simulacra as opposed to the one created by the dominant patriarchal ideology. At the end of her story, thanks to the play of language, Esther achieves the preservation of her true self through killing the false selves which are postulated by Cold War America. As a result, Esther?s story reveals the fact that Plath?s entire works must be read solely as literary works that are part of the sociology of twentieth century America and literature, not fantasies.