Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, C20/S2 (2006)http://hdl.handle.net/20.500.12397/28352024-03-29T05:37:27Z2024-03-29T05:37:27ZOmuz Problemi Olan Hastaların Genel ÖzellikleriBACAKOĞLU, A. KADİRÖNCEL, SEMAEKİN, AHMETŞAHİN, EBRUAdalmaz, Burcu KanerYılmaz, SelkinÖzkan, MustafaGÜLBAHAR, SELMİNBİRCAN, ÇİĞDEM EL, ÖzlemAKALIN, ELİFhttp://hdl.handle.net/20.500.12397/29862020-06-16T12:44:38Z2006-01-01T00:00:00ZOmuz Problemi Olan Hastaların Genel Özellikleri
BACAKOĞLU, A. KADİR; ÖNCEL, SEMA; EKİN, AHMET; ŞAHİN, EBRU; Adalmaz, Burcu Kaner; Yılmaz, Selkin; Özkan, Mustafa; GÜLBAHAR, SELMİN; BİRCAN, ÇİĞDEM; EL, Özlem; AKALIN, ELİF
Amaç: Omuz ekleminden ve özellikle de eklem çevresindeki yumuşak dokulardan kökenalan problemler üst ekstremite ağrılarının en önemli nedenini oluşturur. Çalışmamızın amacıomuz ağrısı yakınması ile başvuran hastaların klinik özelliklerinin değerlendirilmesidir.Gereç ve yöntem: Omuz ağrısı yakınması ile başvuran 709 hastanın 744 omuzuretrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 55,16  10,88 yıl idi ve 395 hastada sağ, 279 hastadasol ve 35 hastada her iki omuz etkilenmişti. Vakaların %35,4'ünde travma öyküsü mevcuttu.Klinik ve radyolojik olarak yapılan değerlendirmelerde hastaların %45'inde subakromiyalsıkışma sendromu, %39,4'ünde rotator kaf rüptürü, %1,5'inde bisipital tendinit, %6,5'indeakromioklavikuler eklem dejenerasyonu, %2,2'sinde kalsifik tendinit, %5'inde donuk omuzve %0,4'ünde glenohumeral eklem artrozu saptandı. Subakromiyal sıkışma sendromu olanhastalar ile rotator kaf rüptürü olan hastaların karşılaştırılmasında rüptürü olan hastalarınyaş ortalamalarının daha yüksek ve "American Shoulder Elbow Score" (ASES) skorlarınındaha düşük olduğu ancak "Constant" skorları arasında herhangi bir fark olmadığı görüldü.Bu iki grup etiolojideki travma açısından değerlendirildiğinde rotator kaf rüptürü olan gruptatravma öyküsünün subakromiyal sıkışma sendromlu hastalara göre anlamlı olarak dahafazla olduğu ve travma öyküsünün rotator kafta rüptür riskini 2,9 kat arttırdığı görüldü.Sonuç: Omuz ağrısı nedenleri arasında rotator kaf sorunları çok önemli bir yer tutmaktadır.Travma ve yaş rotator kafta rüptür insidansını arttırmaktadır.Objective: Problems originating from the shoulder joint and periarticular soft tissues arethe most important causes of upper limb pain. The aim of this study was to investigate theclinical charactersitic patients.Material and method: Seven hundred forty-four shoulders 709 patients wereretrospectively studied.Results: The mean age of the patients was 55.16  10.88 years. Right shoulder wasinvolved in 395 patients, left in 279, and both shoulders in 35 patients. Thirty-five percenthad a history of trauma. According to clinical and radiological assessments, 45 % of patientswere diagnosed as subacromial impingement syndrome, 39.4 % roator cuff tears, 1.5 %bicipital tendinitis, 6.5 % degeneration of the acromioclavicular joint, 2.2 % calcific tendinitis,5 % frozen shoulder, and 0.4 % osteoarthritis of the glenohumeral joint. When the patientswith subacromial impingement syndrome were compared with the patients with rotator cuff tears, the mean age of the patients with rotator cuff tears was significantly higher andAmerican Shoulder Elbow Scores (ASES) were lower than the patients with subacromialimpingement syndrome. There were no significant differences between the Constant scores.Significantly more patients with rotator cuff tears had a history of trauma than patients withsubacromial impingement syndrome, and trauma increased the risk of rotator cuff tears 2.9times.Conclusion: Rotator cuff problems is one of the most common causes of shoulder painand functional limitations. Trauma and age are risk factors for rotator cuff rupture.
2006-01-01T00:00:00ZÇocukluk Çağında Anal Fissür Oluşumunu Etkileyen FaktörlerCOŞKUN, Banu YILMAZ, ÖzgePolat, MuzafferDÜNDAR , Pınar KASIRGA, Erhun http://hdl.handle.net/20.500.12397/29852020-06-16T12:44:38Z2006-01-01T00:00:00ZÇocukluk Çağında Anal Fissür Oluşumunu Etkileyen Faktörler
COŞKUN, Banu ; YILMAZ, Özge; Polat, Muzaffer; DÜNDAR , Pınar ; KASIRGA, Erhun
Amaç: Anodermal yırtık ya da kesik olarak tanımlanan anal fissür oluşumunda konstipasyon başta olmak üzere birçok faktör etkilidir. Bu çalışmanın amacı anne sütüyle beslenmenin, defekasyonun, anal bölge temizliği ve bakımının anal fissür gelişimine etkisinin belirlenmesidir. Gereç ve yöntem: Bu çalışmaya İzmir Bornova Atatürk Sağlık Ocağı ve Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji Polikliniğine Ocak-Mart 2006 arasında başvuran yaşları 1-17 ay arası (ortalama  standart sapma 6,6  4,0 ay) 72 bebek (40 erkek 32 kız) alındı. Bunlar anal fissür saptanan ve saptanmayan bebekler olarak iki gruba ayrıldı. Bebeğin yaşı, beslenmesi, defekasyon ritmi, gaita kıvamı, doğumdan sonraki gaita çıkış zamanı, konstipasyon için tedavi görüp görmediği, önceki anal fissür öyküsü ve yıkanma sıklığı kaydedildi. Hazır bez kullanımı, anal bölge bakımı ve temizliğinde kullanılan ajanlar soruldu. Bebeklerin tümüne ayrıntılı anal bakı yapıldı. Bulgular: Anal fissürü olan grupta 29, olmayan grupta 43 bebek vardı. Anne sütü ile beslenme anal fissür gelişiminden koruyucu bulundu (eksponensiyel B = 0,11, %95 CI = 0,02 - 0,76). Defekasyon ritmi ve gaita kıvamı iki grup arasında anlamlı farklı olmasına karşın regresyon analizinde anlamlı farklı bulunmadı (sırası ile p=0,09 ve 0,29). Anal bölge temizliğinde ıslak mendil kullanımının anal fissür riskini anlamlı arttırdığı saptandı (eksponensiyel B= 11,0, %95 CI= 2,13 - 57,6). Önceki anal fissür öyküsü regresyon analizinde anlamlılığını yitirdi (eksponensiyel B= 4,34, %95 güven aralığı= 0,89 - 20,99). Regresyon analizi modeline alındığında yaştaki her 1 aylık artışın fissür riskini 1,4 kat arttırdığı bulundu. Doğumdan sonra ilk defekasyon zamanı, konstipasyon tedavisi, yıkanma sıklığı ve anal bölge bakımının her iki grup arasında anlamlı farklılık göstermedi. Sonuç: Anne sütü alımının anal fissür gelişimi riskini azalttığı, ıslak mendil kullanımının ise arttırdığı düşünülmüştür. Objective: Many factors especially constipation play a role in the development of anal fissure that is defined as anodermal tear or cut. The aim of this study was to evaluate the influence of breast feeding, defecation, anal hygiene and care on development of anal fissure. Material and method: The study included 72 children (40 males 32 females) aged 1-17 months (mean  standard deviation 6.6  4.0 months) who presented to Izmir Bornova Ataturk Health Center and Celal Bayar University Pediatric Gastroenterology Outpatient Department between January-March 2006. These were grouped into two as babies with and without an anal fissure. Age, nutrition, defecation rhythm, stool consistency, time of first defecation after birth, history of constipation treatment, history of previous anal fissure and bathing frequency were recorded. Use of diapers, agents used in anal care and hygiene were questioned. All the children had anal examination. Results: The anal fissure group included 29 babies whereas the one without anal fissure included 43 babies. Breast feeding was found to be protective against anal fissure development (eksponential B = 0.11, %95 confidence interval = 0.02-0.76). Defecation rhythm and stool consistency was not found to be significant in regression analysis although they were significantly different between the two groups (p=0.09 ve 0.29 respectively). Use of baby wipes for cleaning anal region was detected to increase risk of anal fissures significantly (eksponential B= 11.0, %95 CI= 2.13-57.6). Previous history of anal fissure lost its significance in regression analysis (eksponential B= 4.34, %95 confidence interval = 0.89-20.99). It was detected that increase of one month of age increased the risk of anal fissure development by 1.4 times. Time of defection after birth, bathing frequency and anal care was not significantly different between the groups. Conclusion: It was thought that the risk of anal fissure development decreased with breast feeding while it increased with the use of wet wipes.
2006-01-01T00:00:00ZYenidoğanlarda Pnömotoraks DeneyimlerimizAğartan, Canan AldırmazUZUN, HakanMİNDAN, Gültekin ŞENSES, Dursun Ali KOCABAY, Kenan http://hdl.handle.net/20.500.12397/29842020-06-16T12:44:38Z2006-01-01T00:00:00ZYenidoğanlarda Pnömotoraks Deneyimlerimiz
Ağartan, Canan Aldırmaz; UZUN, Hakan; MİNDAN, Gültekin ; ŞENSES, Dursun Ali ; KOCABAY, Kenan
Amaç: Yenidoğan döneminde solunum sıkıntısı yapan nedenlerden biri de pnömotoraks olup, mekanik ventilasyon tedavisi, mekonyum aspirasyonu sendromu, solunum güçlüğü sendromu ve perinatal asfiksi nedeniyle canlandırma işlemi uygulanan olgularda gelişme riski yüksektir. Hastanemiz yenidoğan bakım ünitesinde semptomatik pnömotoraks saptanarak tedavi edilen olgular geriye dönük olarak incelenmiştir. Gereç ve yöntem: Ocak 2003-Ocak 2006 tarihleri arasındaki 7 pnömotorakslı olguda gestasyonel yaş, ağırlık, aminon sıvısının mekonyumla boyalı olup olmadığı, primer akciğer patolojisi varlığı ve pnömotoraksın tarafı değerlendirildi. Tanıda akciğer grafisi ve bazı olgularda konjenital anomali varlığını araştırmak için bilgisayarlı tomografi yapıldı. Toraks drenaj işlemi için 10 F tüp kullanıldı. Bulgular: 7 olgunun değerlendirilmesinde; pnömotoraks insidansı %1,2 (7/570), erkek kız oranı 1,3, başvuru zamanı 10 saat ile 6 gün idi. 5 hasta (%71,4) prematürdü. Pnömotoraks sağda 3 (%42,9), bilateral 4 (%57,1) vakada mevcuttu. Serimizde mortalite % 57,1 olarak bulunmuştur. Vefat eden olguların büyük bir kısmı (%75) prematüre, solunum güçlüğü sendromlu ve iki taraflı pnömotoraksı olan olgulardı. Sonuç: Yenidoğan pnömotoraks olgularında mortalitenin prematürite, SGS ve iki taraflı pnömotoraks varlığında yüksek olması literatür ile uyumlu bulundu. Objective: Pneumothorax is one of the important etiologic factors in newborn which causes respiratory distress. Pneumothorax usually occurs in newborns under mechanical ventilation. Respiratory distress syndrome, meconium aspiration syndrome and resuscitation after birth may also cause pneumothorax. We retrospectively reviewed patients who were hospitalized for pneumothorax in our newborn intensive care unit. Material and method: Between January 2003 and January 2006, 7 cases were treated for pneumothorax. These cases were analyzed according to gestational age, existence of meconium in the amniotic fluid, primary lung pathology, weight, and side of pneumothorax. The relation between these criteria and the mortality was investigated. 10 F tube were used for thoracostomy. The diagnosis was made by chest x-rays, computerized tomography was used to examine presence of congenital anomalies. Results: The incidence of pneumothorax in the neonates treated in our intensive care unit is found to be 1,2 % (7/570). M:F ratio was 1.3. Age of admittance ranged from 10 hours to 6 days. Five patients (71,4) were premature. Pneumothorax was present at right hemithorax in 3 (42,9%) while 4 patients (%57,1) were bilaterally affected. Mortality rate was 57,1%. Most of the patients who died were premature (75%) and had bilateral pneumothorax. Conclusion: Also seen in the literature, we found that the mortality rate was higher in premature, RDS patients and the patients who had bilateral pneumothorax.
2006-01-01T00:00:00ZÇocuklarda İdrar Yolu İnfeksiyonu Etkenleri İle Yaş Ve Cinsiyet İlişkisinin AraştırılmasıAğartan, Canan Aldırmaz KAYA, A. DemetYÜCEL, Muhterem http://hdl.handle.net/20.500.12397/29832020-06-16T12:44:38Z2006-01-01T00:00:00ZÇocuklarda İdrar Yolu İnfeksiyonu Etkenleri İle Yaş Ve Cinsiyet İlişkisinin Araştırılması
Ağartan, Canan Aldırmaz; KAYA, A. Demet; YÜCEL, Muhterem
Amaç: İdrar yolu infeksiyonları (İYE) ön tanısı ile laboratuara gönderilen idrar örneklerindeki üreme oranı ve etkenlerin cinsiyet ve yaş gruplarındaki dağılımını araştırmaktır. Gereç ve yöntem: 2004- 2005 yıllarında, mikrobiyoloji laboratuarına idrar yolu enfeksiyonu ön tanısı ile idrar örnekleri gönderilen 0-12 yaş arası çocuklarda yapıldı. Çalışma grubu yaş gruplarına göre A grubu (0- 6 yaş) ve B grubu (7 - 12 yaş) olmak üzere iki gruba ayrıldı. A grubu ise A1 (0- 1 yaş) ve A2 (2- 6 yaş) olmak üzere iki alt grupta incelendi. İdrar örnekleri idarını tutamayan çocuklarda steril idrar torbası ile, tutabilenlerde ise orta akım idrar örneği steril idrar alma prensiplerine uygun olarak toplandı. 0,01 ml miktarında idrar %5 koyun kanlı agar ve Eosine Methylene Blue (EMB) besiyerlerine ekildi. 18-24 saat inkübasyonu takiben değerlendirme yapıldı. 105 koloni/ml ve üzeri değerler pozitif kabul edildi. Bulgular: Toplam 1100 örnekten 204 (%8,5)'ünde üreme saptandı ve bu örnekler 104 (% 51,0)'ü erkek, 100 (%49,0)'ü kız çocuklardan alınmış idi. Genel olarak izole edilen mikroorganizmalar sıklık sırasıyla; E.coli (%51,0), K.pneumoniae,(%15,2), E. faecalis (%8,2) idi. A1 grubunda erkek çocuklarda İYE sıklığı kızlara oranla yaklaşık iki kat yüksek iken, B grubunda ise bu oran kız çocuklarda yaklaşık yedi kat artmaktadır. İnfeksiyon sıklığı açısından cinsiyete göre yaş grupları arasındaki farklılık anlamlı bulunmuştur (p<0,01). 0-1 ve 2-6 yaş gruplarında kız ve erkeklerde en sık izole edilen etken E.coli iken, 2-6 yaş grubunda erkeklerde izolasyon sıklığı azalmıştır. 7 -12 yaş grubunda ise kızlarda E.coli' nin sıklığı %75,9 ‘a yükselirken, erkelerde hiç izole edilmemiştir. Sonuç: Çocuklarda İYE etkeni olan mikroorganizmaların çoğunlukla enterik kaynaklı olduğu, yaşa ve cinse göre etkenlerin değişim gösterdiği görülmüştür. Objective: To investigate the frequency of growth in urine specimens suspected of urinary tract infection (UTI) and distribution regarding to age and sex. Material and method: The study was performed with the urine specimens of children aged between 0-12, that were suspected of UTI and sent to the microbiology laboratory in years 2004-2005. The study group was divided into A (0- 6 years) and B (7- 12 years) groups according to ages. Group A is divided into two subgroups as, A1 (0- 1 years) ve A2 (2- 6 years). Urine specimens were collected by sterile bags in incontinent children and mid urine stream was collected in continent children. Urine specimens were inoculated onto 5% sheep blood and Eosine Methylene Blue (EMB) agars, and the results were evaluated after 18-24 hours of incubation. Growth more than10 5 CFU/ml of a single pathogen was considered to be the infectious agent. Results: Growth was obtained in 204 (18.5%) of 1100 specimens and 104(51%) were from boys and 100(49%) were from girls. The frequency of the isolates was, E.coli (51%), K.pneumoniae,( 15.2%), E. faecalis (8.2%) respectively. In the first group the rate of infection was about two folds higher in boys than girls, but between 7-12 years this was about seven folds higher in girls. The infection rate according to age and sex was found considerably different (p=0.000).The most frequent agent was E.coli in 0-1 and 2-6 years, the frequency was decreased in 2-6 years in boys. In 7-12 years the isolation rate of E.coli was 75.9% in girls, whereas no growth was obtained in boys in this group. Conclusion: The agents of UTI are generally originated from intestinal flora members and variated due to age and sex.
2006-01-01T00:00:00Z