Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, C22/S1 (2008)http://hdl.handle.net/20.500.12397/28402024-03-28T19:13:50Z2024-03-28T19:13:50ZSerotonin SendromuÖZKARDEŞLER BİRLİK, SEVDAhttp://hdl.handle.net/20.500.12397/29152020-06-16T12:44:37Z2008-01-01T00:00:00ZSerotonin Sendromu
ÖZKARDEŞLER BİRLİK, SEVDA
Serotonin sendromu periferde ve santral sinir sisteminde bulunan serotonin (5-hidroksi triptamin; 5-HT) reseptörlerinin aşırı uyarılması sonucu gelişir. Klinik bulgular mental durum değişiklikleri, otonomik disfonksiyon ve nöromusküler uyarılmadan oluşan bir triadı içerir. Serotonerjik etkili bir veya daha fazla ilacın bir arada kullanılması bu sendroma yol açar. Serotonin sendromu anestezide kullanılan meperidin, fentanil ve tramadol gibi ilaçlarla daha karmaşık bir hale gelebilir. Olguların büyük bir kısmı hipertermi ve otonomik disfonksiyonu önleyici destek ve semptomatik tedavi ile düzelirken, ağır olgularda yoğun bakım ve mekanik ventilasyon gereksinimi söz konusudur. Serotonin syndrome results from excessive activation of serotonin (5- hydroxytryptamine; 5-HT) receptors peripherial and central nervous system. The clinical manifestations are a triad of altered mental status, otonomic dysfunction and neuromuscular exitability. The syndrome caused by the administration of one or more drugs having serotonergic activity. Serotonin syndrome may complicate the administration of drugs used in anesthetic practice, including meperidine, fentanyl and tramadol. Although the majority of cases improve with symptomatic and supportive care to treat hypertermia and autonomic dysfunction, severe cases need intensive care and require mechanical ventilation.
2008-01-01T00:00:00ZKabuki-Make Up Sendromu: Olgu SunumuGİRAY BOZKAYA, ÖZLEMÜnalp, Aycanhttp://hdl.handle.net/20.500.12397/29142020-06-16T12:44:37Z2008-01-01T00:00:00ZKabuki-Make Up Sendromu: Olgu Sunumu
GİRAY BOZKAYA, ÖZLEM; Ünalp, Aycan
Kabuki make-up sendromu, ilk kez Niikawa ve Kuroki tarafından tanımlanan multiplkonjenital anomaliler, mental retardasyon, karakteristik yüz görünümü, iskelet anormallikleri,eklem laksisitesi, kısa boy, parmak ucu yastıkçıklarının belirginleşmesi veanormal dermatoglifik patern ile karakterize bir durumdur. Japonya\'da daha sık olduğubilinen bu sendrom dünyanın değişik bölgelerinden bildirilmektedir. Unutkanlık, aşırıhareketlilik ve konuşma bozukluğu nedeniyle getirilen olgu, mental retardasyon,davranış ve fonolojik bozukluklara eşlik eden atipik yüz görünümü olan olgularda Kabukimake-up sendromunun da düşünülmesi gerektiğine dikkati çekmek amacıylasunulmuştur.Kabuki make-up syndrome which was first described by Niikawa and Kuroki ischaracterized by multiple congenital anomalies, mental retardation, characteristic facialappearance, skeletal abnormalities, joint laxity, short stature, prominent finger pads andabnormal dermatoglyphic pattern. It is reported in any part of the world but mostly inJapan. Here we report a case with mental retardation, developmental and phonologicproblems associated with atypical facies that was examined for his forgetfulness,hyperactivity and speech delay to attract attention to this diagnosis.
2008-01-01T00:00:00ZSwyer James Mac Leod Sendromlu Bir Çocuk OlguBabayiğit, ArzuALAYGUT, DEMETÖlmez, DuyguUZUNER, NEVİNASİLSOY, Suna Çakmakçı, HandanKARAMAN, ÖZKANhttp://hdl.handle.net/20.500.12397/29132020-06-16T12:44:37Z2008-01-01T00:00:00ZSwyer James Mac Leod Sendromlu Bir Çocuk Olgu
Babayiğit, Arzu; ALAYGUT, DEMET; Ölmez, Duygu; UZUNER, NEVİN; ASİLSOY, Suna ; Çakmakçı, Handan; KARAMAN, ÖZKAN
Swyer James Mac Leod sendromu, pulmoner vasküler yapının kaybına bağlı oluşan, tek akciğer veya lobda radyolojik olarak hiperlüsensi ile karakterize, nadir ve kompleks bir tablodur. Çocukluk çağında geçirilen viral bronşiolit ve pnömoniler sonrası akkiz olarak geliştiği düşünülmektedir. Tek taraflı hiperlüsensi ile seyreden diğer birçok klinik tablodan ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir. Birçok hasta klinik bulgularla tanı alır ve bu hastaların patolojik bulguları ile ilgili literatürde sayılı olgu sunumları vardır. Biz tekrarlayan bronşiolitlerine ikincil olarak geliştiğini düşündüğümüz Swyer James Mac Leod sendromlu beş yaşındaki bir erkek hasta sunuldu. Swyer James Mac Leod syndrome is an uncommon and complex disease characterized by roentgenographic hyperlucency of one lung or lobe due to loss of the pulmonary vascular structure. This syndrome seems to be an acquired disease that follows viral bronchiolitis and pneumonitis in childhood. It must be differantiated from many other causes of unilateral lung that is hyperlucent. Most patients with this syndrome can be managed clinically, and whose pathological findings have been described in only a few reports. We describe here a five years old boy with Swyer James Mac Leod syndrome resulting in severe recurrent bronchiolitis.
2008-01-01T00:00:00ZDerin Ven Trombozu Başvurularında Mevsimsel Dağılım Var mıdırSARIOSMANOĞLU, OSMAN NEJATUĞURLU, ŞEVKET BARANÇOMAKLI, Hakan HAZAN, EYÜPhttp://hdl.handle.net/20.500.12397/29122020-06-16T12:44:37Z2008-01-01T00:00:00ZDerin Ven Trombozu Başvurularında Mevsimsel Dağılım Var mıdır
SARIOSMANOĞLU, OSMAN NEJAT; UĞURLU, ŞEVKET BARAN; ÇOMAKLI, Hakan ; HAZAN, EYÜP
Amaç: Çeşitli kardiyovasküler hastalıkların oluşumunda mevsimlerin belirgin etkisi olduğu görülmüştür. Derin ven trombozu için mevsimsel ilişki konusunda yapılan çalışmaların sonuçları tartışmalıdır. Yaptığımız çalışmanın amacı derin ven trombozu gelişiminde mevsimsel farklılıkların yanı sıra komorbid risk faktörlerinin muhtemel etkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: Ocak 1997- Temmuz 2008 arasında başvuran 398 derin ven trombozu tanısı konulup, izlenen hastanın mevsimsel farklılık açısından alt gruplara ayrılarak retrospektif olarak incelemesi yapılmıştır. Bulgular: Mevsimsel analiz sonucu derin ven trombozu görülme sıklığı ilkbaharda % 31, yaz aylarında %19, sonbaharda %24 ve kış %26 olarak tespit edildi (p=0,024). Aylara göre yapılan incelemede, en düşük görülme oranı % 4,8 ile Temmuz ayında olurken, en yüksek görülme oranı %11,3 ile Mayıs ve Mart aylarındaydı. Kronobiyolojik analiz sonuçları mevsimsel değişimin istatistiksel anlamı olduğunu gösterdi (p=0,043). Sonuç: Yaptığımız çalışma hastanemizde derin ven trombozu ile yatırılan olguların özellikle yaz aylarında daha azaldığını, ilk bahar aylarında ise arttığını saptadık. Sıcaklık açısından soğuk havanın hüküm sürdüğü ayların ve buna bağlı hiperkoagülbilitenin yüksek risk yaratan bir durum olabileceği düşünülmektedir. Objective: The occurence of several adverse cardiovascular events shows definite seasonal patterns. The temporal pattern for the data concerning deep vein thrombosis are not conclusive. The aim of our study was to investigate whether a seasonal variation exists also deep vein thrombosis together with possible influence of different comorbid risk factors. Material and method: We observed 398 consecutive cases of deep vein thrombosis from January 1997 to July 2008. The total sample was divided into subgroups by seasonal variation. All cases were investigated retrospectively. Results: Seasonal analysis showed that deep vein thrombosis occurence was %31 in spring, %19 in summer, %24 in autumn and %26 in winter (Ï=0.024). In analysis according to months revealed the most reduction in July with %4.8, with a peak in May and March %11.3. Chronobiological analysis yielded a statistically significant difference in seasonal variation (p=0.043). Conclusions: This study shows the existence of a highly significant pattern in the occurence of deep vein thrombosis, characterized by a spring peak, decrease in summer. Thus colder months and relative hypercoagulability could be considered a supplementary high risk condition.
2008-01-01T00:00:00Z